Lale Balonu Nedir?
Uçuşa hazırlanın, 16. ve 17. yüzyıla gidiyoruz…
Evet, lale soğanı adı verilen şey, 17. yüzyılda Hollandalılar arasında adeta bir para birimine dönüşmüştü. İyi de, nasıl? Buyursunlar; tarihin ilk ekonomik balonu laleler.
Lale Balonu ve Osmanlı İlişkisi
Lale balonu fenomenolojisini kavrayabilmek için Osmanlı dönemine kısa bir yolculuğa çıkmamız gerekli. Kanuni Sultan Süleyman ile Avusturya İmparatoru Kral Ferdinand arasındaki diplomatik ilişkilerin bozuk olması, Avusturyalı elçilerin Viyana ile İstanbul (Konstantiniyye) arasında mekik dokumalarına yol açmış.
Kanuni, Ferdinand’ın barış tekliflerini genel olarak büyük bir inatla veto ediyor. Birtakım üst düzey görevlilerin aklına bu işi “çözse çözse bu çözer” dediği, Ghislaine de Busbecq isimli Flemenk bir diplomat geliyor. Zira Busbeck gözlem gücü çok kuvvetli, zeki ve kibar bir diplomat. Busbeck, elçi sıfatıyla yapmakta olduğu daha ilk görevinde öyle diğer elçiler gibi ana yoldan dümdüz yardırıp, bir an evvel Kanuni’den postamı yiyip döneyim demiyor. Çarşı mı görüyor, dalıyor içine, pazar mı kurulmuş, pazara karışıyor. Bu yüzden, tarih kitaplarında Busbeck’in dönemin İstanbul’u ile ilgili olumlu ve olumsuz pek çok gözlemi bulunmaktadır.
Örneğin: “Türklerin elbiseleri topuk kemiklerine kadar uzundur. Bu şekilde giyinmeleri onları daha iri yarı ve daha uzun boylu gösteriyor. Bizimkiler ise öyle kısa ve dardır ki vücudun bütün hatlarını olduğu gibi meydana çıkarıyor. Bu da adamın boyunu kısa, adeta bir cüce gibi gösteriyor” diyerek tespitini ortaya koyuyor. Bunun yanında Ayasofya gibi yerleri görünce, ömründe hiç bu kadar güzel manzaraya şahit olmadığını dile getiriyor. Sokaklarda hayvanların çok sevildiğinden tutun, antik paraların kıymetinin bilinmemesine kadar pek çok şeye şahitlik ediyor. Tüm bu bilgilere “Türkiye’yi böyle Gördüm” isimli kitaptan fazlasıyla erişebilirsiniz.
Lale Soğanının İlk Kez Fark Edilmesi ve Lale Balonu Oluşumu
Ee, gözlem gücü bu denli yüksek bir insan, dönemin İstanbul’unun sarayının o şatafatlı bahçelerindeki laleleri görmezlikten gelir mi? Adeta büyüleniyor ve zaten yabancılık duymadığı Türkleri daha da çok benimsiyor… Gel zaman git zaman, ister istemez Kanuni ile araları iyi gidiyor. Bir gün ülkesine dönecekken Kanuni ona Lale soğanı hediye ediyor. Kanuni de nereden bilsin bu naçizane hediyeyle Hollandalıların zıvanadan çıkacağını? Akabinde Busbecq, bu lale soğanlarının bir kısmını Leiden üniversitesinde botanik dalında profesör olan arkadaşı Carolus Clusius’a gösteriyor. Bu arkadaş da lale soğanlarından çıkan lalelerden çok etkileniyor ve bu laleleri çoğaltmaya, üretmeye başlıyor.
Bu sırada, Hollanda’nın şansı yaver gidiyor, çevresel herhangi bir savaş tehditi olmayınca, neredeyse tüm gücünü ekonomik gelişime veriyor. Halkın refah düzeyi yükseliyor ve ticaret gerçek anlamda “pump” yiyor. Hal böyle olunca zenginlik ve gösterişe meraklılık toplumdaki yerini hemen belli ediyor. Clusius, lalelerin ilk soğanlarını “bunlar çok değerli şeyler aslında…” düşüncesiyle oldukça pahalı bir fiyata satıyor. Pahalı bir şeye sahip olmak isteyen Hollandalıların kaymak tabakasının laleye olan ilgisi hızla artmaya başlıyor. Zenginliği belli etme yarışına giren her sosyetik ortam gibi, lalesi çok olan durduk yere göğsünü geriyor, caka satıyor ve mutlu oluyor. Ekonomi dediğin de arz talep değil mi zaten? Lalelerin fiyatı fırlayıp gidiyor. Hah, işte tam da bu noktada lale fiyatlarındaki bu değişim, Bitcoin’e acaip benzetiliyor. Ancak, bunu benzetenler hikayenin devamını da benzetiyor, işte orası muallak, orası yorumsuz, orada insanlar ikiye ayrılıyor…
Zenginlik ve Statü Sembolü Laleler
Kısa sürede gösteriş ve statünün sembolü olan laleyi insanlar artık para gibi kullanmaya başlıyor. Eee, ne de olsa artık büyük bir değeri var… Fiyat arttıkça artıyor, arttıkça artıyor… Daha ne kadar artabilir ki diyorlar, yabancı yatırımcının da gözdesi haline gelip iyice artıyor. Bakıyorlar yükseliş duracak gibi değil, insanlar 10 evi varsa hepsini de satıp bir lale soğanı alıyor. Bakın soğanları demiyorum; evet, 10 ev bir lale soğanı etmiş o zamanlar, bildiğin bir lale soğanı! Gerisini varın siz düşünün artık. Bundan iyi “çılgınlık” mı olur? İşte bu noktada dikkatinizi çekerim; yine insan psikolojisinin enteresanlığının nasıl devreye girmiş olduğunu unutmamak gerek. Bu lalelerin kendisinden çok, lalelere olan beklenti oluyor Hollanda’yı zıvanadan çıkaran. Bir para birimi gibi görülüyor, evet… Ama daha çok; “bu laleler bugün 10 ev ediyorsa ileride 20 ev edecek” mantığının insanı sorgulamadan alıkoyarak yatırım yaptırma etkisi çok büyük.
O yüzden bas bas bağırıyoruz hangi projeye yatırım yaptığınızı araştırın diye 🙂 Bir diğer örnek; askeri rütbelerin bile lalelerin farklı farklı cinsiyle sembolize edilmiş olması. Düşünün, orgeneralsiniz… Orgeneral olduğunuzu birilerine anlatmak için lale denen şeye ihtiyaç duyuyorsunuz. Yoksa enseye şaplak takılacak size yeni yetme erler. O değil de, savaş tehditi olmayınca askeriye de ne hale geliyormuş arkadaş… Hele bir bakteri türünün bir laleye bulaşmasıyla ortaya çıkan; yanar döner renkli bir şey yetiştirmişler yanlışlıkla. Evet, bu mükemmel sembolü kim kapacak dersiniz? Başkomutanlık müessesesi! Başkomutan kendini topluma bu lale ile takdim ediyor.
Rakamlarla Lale Balonu
Sayılarla ifade edilecek olursa, bir işçi bütün ay çalışsın didinsin kazanacağı para o aralar 30 Gulden. Peki, bir Semper Augustus kaçtan gidiyor dersiniz? Tam tamına 6000 Gulden! Basit bir mantıkla asgari ücretin 200 katı! Ha bu arada, Semper Augustus mu?… Kim mi?… Yanar dönerli lale cücüğünün latincesi…
Durumun vahametini daha da iyi kavrayabilmek için, dönemin yazarlarından biri bir hesap yapıyor ve diyor ki; bir lale soğanı için ödenen parayla; 27 ton buğday, 50 ton çavdar, 4 besili öküz, 8 besili domuz, 12 besili koyun, iki fıçı şarap, dört fıçı bira, iki ton tereyağı, üç ton peynir, çarşaflarıyla birlikte bir yatak, bir giysi dolabı ve gümüş bir kupaya sahip olabiliyorsunuz…
Ve Kaçınılmaz Son: Lale Balonu Patlar
Sorgulamadan yaşanan tüm bu çılgın süreç boyunca, laleyi alan memnun, satan memnun, bir yandan yetiştirip piyasaya süren zaten komple memnun… Ancak ekonomide, matematikte, analitikte, geometride, içine verinin ve sayıların girdiği hiç bir yerde; düz mantıkta dahi bir malın fiyatı sonsuza dek yükselmiyor. İşin garibi, bu çılgınlığa sebep olan insan psikoloji de buna bir yerde dur demeye başlıyor. Kısacası, psikolojik bir doyum noktası olduğunda, herkes yeterince eğlendiğinde; orkestra şefi müziği kesip sessiz bir an geldiğinde, insanlar durup bön bön birbirine bakıyor ve akabinde şu klasik soruyu ister istemez sorma gereği duyuyor: “Napıyoz biz?” Cevabını daha önce vermiştik: Çılgınlık…
Anlatacak daha ne tuhaflıklar, ne saçmalıklar var kim bilir… Ama bu olayın sonucunda birilerinin çok fena batmış olabileceğini de unutmamak gerek. Yani işin bir de trajikomik bir yanı var ki, sizlerden uzak… Zira gördüğünüz üzere, cahilce yaşanan süreçlerde bir şekilde mutluluğa denk geliniyor. Şimdi şöyle bir varsayım yaparsak; lale = bitcoin, lale yetiştirip piyasaya sürenler = madenci, evini satıp bitcoine basanlar = “new trader” vs. Evet, aslında yüzeysel bir bakış açısıyla taşlar yerine oturmuş gözüküyor.
Ancak kripto para birimlerinin farkı, sadece para birimi ortaya çıkartmakla kalmıyor, modern insan yaşamında bir takım işleri kolaylaştırmayı hedefliyor. Alışveriş, pazarlama, fon yapma, para transferi, reklam sektörü, eğlence sektörü gibi pek çok alanda kripto paraların belli bir hedefi, stratejisi ve belli bir hedef kitlesi var. Ancak şu da bir gerçek ki, iddialı reklamlar yapan ama aslen çöp olan da zibille proje var. Lale çılgınlığı ile kripto para dünyasını ne kadar birbirine benzetirsiniz, ne kadar benzetmezsiniz orası size kalmış. Ancak şu bir gerçek ki, çöp bir projeye yatırım yapmaktansa, 16. yüzyıldan bir laleye yatırım yapmak daha iyi. Her şey buhar olduğunda en azından elinizin altında bir “cücük” kalmış olur, ekersiniz…
Moraliniz düzeldiyse eğer ‘kripto piyasalara taze başlangıç yapma’ rehberimizi inceleyebilirsiniz.